top of page
Yazarın fotoğrafıAhmet Demirci

ALAN TURİNG - İNSAN MI MAKİNE Mİ?

Güncelleme tarihi: 20 Mar 2020

100111011010011011 gibi devam eden ama ilk bakışta küçük çocuğunuzun yemek yerken rahat durması için(!) eline tutuşturduğumuz telefondan gönderilen anlamsız bir mesaj gibi görülse de bu karmaşayı varlığıyla bir anlam hâline getiren adam, Alan Turing’in yaşamına birlikte bir göz atacağız.

Kimi insanın belirleyemeyeceği birtakım şeyler vardır. Irkın, ailen, göz rengin ya da saçların bunların güzel birer örnekleridir. Aslında DNA’ya yapılan müdahaleler ve bu proje sonucunda doğmuş çocuklar da güzel birer merak ve araştırma konusu. Çapraz okuma tekniği budur. Ancak Alan’a verilen bir şans olsaydı bu, o buna karar vermezdi. Çünkü hayalleri gerçeğin acıttığı yalanlar kadar zorlayan bir zekâ ve çalışma azmi ile 23 Haziran 1912 tarihinde Londra’da dünyaya gözlerini açtı. Henüz 6 yaşında fark edilen parlak zekâsı sebebiyle kendini önce St. Michaels’te, ardından da çok pahalı ve özel bir okul olan Sherborne sıralarında buldu. O dönemki okula başlama yaşının 8 yaş olduğunu da unutmayalım. Henüz 14’ünde kendini matematiğin, istatistiğin ve doğa bilimlerinin kucağında buldu. Ailesi, onun sözel alana ilgisiz yanını kırmak için özel ders aldırmamış iyi ki. Benim büyük ünlü ve küçük ünlü uyumlarını kavradığım 16 yaşımda Alan; trigonometri, faktöriyel ve diferansiyelli cebir işlemleri ile arkadaş olmuş, Albert Einstein’ın ve Newton’un Hareket Yasaları Teknikleri’ni yardımcı kaynak olmaksızın ispat etmiştir. Kendisine ivme kazandıran şeyin ise veremli inek sütü içmesi yüzünden tüberküloza yakalanıp vefat eden yakın arkadaşı Christopher Morcom’a veda etmesiyle kendinin de uzaklaştığı dinî inanç ve bağlantıları olmuştur. Üniversiteye geçiş sürecinde en büyük engeli klasik eski Yunanca ve Latince derslerindeki başarısızlıklarıydı. Bu sebeple ikinci tercihi olan Cambridge Kings Kolej’deki dört yıllık eğitiminin sonucunda ‘merkezi limit teoremi’ tezi ile 1934’te henüz 22 yaşında ve çiçeği burnunda bir akademisyen olarak cübbesini giymişti. Meslekî hayatında sadece başarı hedefleri ile yaşayan ancak her seferinde ufuk çizgisinin de ötesine uzattığı hedefleri mi onu esir aldı yoksa o mu?


Bir tenceredeki suyun yüzeyinin yavaştan hareketlenmesi gibi birbirini izleyen beş yılın ardından kaynama noktasına ulaştı ve ilk fokurdama Avrupa’dan çıktı. Savaş yanında yıkımı da getirir, endüstriyel gelişimi de. Hava soğutmalı dizel motorları, antibiyotikler, radarlar ve daha sayamayacaklarımız. Bu sefer ise alınacak önlemler bizlere bilgisayarı getirdi. Ancak şu anki hâliyle olmadığına hemfikiriz sanırım. Şimdi gözlerimiz satırlarda, zihin gözümüz yaşananlarda olacak şekilde okuyalım. Avrupa ateşler içinde yanıyor, diğer ana karalar kor olmuş ama okyanuslar sadece merhem olmak yerine savaş gemilerine ve denizaltılarına ev sahipliği ediyor. Taşınan milyonlarca mermi, sargı bezi, mayınlar, iğneler… Her biri kale gibi, yeri bilinmeyen, gelen istihbaratlarda olmayan güven daha da sağlamlaştırıyordu bunu. Bir çivinin bir ülkeyi kurtardığı yıllar yerini yanıp sönen lambalara yüklenen anlamlara bırakmıştı. Karşı tarafın bilmediği, eline geçmese bile anlayamadığı haberler yüzlerce askerin canını kurtarıyordu ya da alıyordu onlardan. Tüm strateji bu mesajları şifreli bir hâle getiren ve ileten aletlerin yetenekleriyle ve bunun çözülmesi için uykusuz geçirilen gecelerle belirleniyordu.


Bu âlemin Rolls Royce’si Alman şifre makinesi ‘Enigma’, ‘Heil Hitler’ ile başlayan şifrelerin sadece birisinin çözümü en az 20 milyon yıl olacak kombinasyonda postalıyordu incecik tellerinden. Anlamsızca 25 saate çıkarılmaya çalışılan günlerde bu şifrelerin çözülmesi için kurulan bir beyin takımı ve başına getirilen Alan, kalem ve kâğıdın yetersizliğinden ziyade yavaş kalacağının farkındalığı ile makinesini tasarlamaya başlamıştı. 100 bin Sterlin ve Churchill’den aldığı emir yetkisi ile bir bulmaca tasarlamış ve çözebilen 3 kişiyi de ekibine alıp askerî baskılar ile geçen altı ayın sonunda iki aynı kelime ile başlayan bu mesajlar çözülmüştü. Makinesine Christopher adını veren Alan, bu süreçte tercihleri sebebiyle Oscar Wilde’ın da hüküm giydiği kaderi paylaşmak ya da bu sırrını deşifre eden Rus ajanları bir tasma gibi kullanacakları döneminde suç olan bu durumun altından kalkamayınca evini soyan hırsızları ihbar ettiği süreçte kendini ihbar edip(!) İngiltere yasalarına göre yargılandı. 2 yıllık hapis cezasına karşılık hormon iğnesi ile hadım cezasını tercih edip makinelerin düşünebildiğinin en somut kanıtı olan Christopher’in yanı başında siyanürlü elma yiyerek 1954 yılında intihar etmiştir.


Steve jobs Apple fikrini bu hadiseden mi aldı bilmem ama bilişim dünyasının Nobel ödülü kabul edilen Turing Ödülleri, 1966 yılından beri her yıl parlak zekâları ve fikirleri ile yeni bir çıta koyan her yaştan alıcısını buluyor. Aradan geçen 59 yılın ardından 2013 yılında affedildi. Görülen o ki günah çıkarmak adına ödül törenleri düzenlemek, dünyanın her yerinde geçerliymiş.


Geriye dönüp bakıldığında ‘Binary’ olarak da adlandırılan ve 0 – 1 ile ifade edilen ikili kod sistemi ve kodlama eğitimi işte bu denli acı ve emek dolu bir hikâyenin ürünü. Her bilgi sancılı bir doğum sürecini geçirir. The Imitation Game: Enigma filmi de bu yaşamı ve Enigma sürecini konu alan bir film iyi seyirler.


Ahmet DEMİRCİ

01100101 – 01100111 – 01101001 – 01110100 – 01101001 – 01101101 – 01101100 – 01101001 - 01101011



Kaynaklar

73 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page