Ödül, neden motivasyonu düşürür?
Ödülle değerler neden öğretilemez?
Ödül, yaratıcılığı neden olumsuz etkiler?
Ödül, yapay sevginin bir göstergesi midir?
Ödülle büyüyen çocukları ne tür tehlikeler beklemektedir?
Mutlu ve başarılı bir çocuk gerçekte nasıl yetiştirilir?
Eğitim bilimci Özgür Bolat, “Beni Ödülle Cezalandırma” adlı kitabında tüm bu soruların yanıtını, yapılan bilimsel araştırmalar ve gerçek vakalarla ortaya koymuştur. Eğitim üzerine yıllardır süregelen düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. Kitabın ismini okuduğumuzda ise zihnimizde verilmek istenen mesaj canlanıyor. Bolat, kitabı iki bölüme ayırmıştır: İlk bölümünde ödülün zararlarından ikinci bölümünde ise ödül yerine ne yapılması gerektiğinden bahsetmiştir.
Bolat, kontrol mekanizması olan ödülün iç motivasyonu öldürdüğünü, öğrenmeyi engellediğini, ödülün araçken nasıl amaç hâline dönüştüğünü, insan ilişkilerini bozduğunu, performansı ise düşürüp nasıl mutsuzluğa yol açtığını, yıllardır çocuklarımızı motive etmek için kullandığımız ödülün onlara nasıl zarar verdiğini açıklamıştır.
Bolat; ödülün, koşula bağlı olarak verilen bir obje ya da etkinlik olduğunu, koşul olmazsa ödülün de olamayacağı şeklinde ifade etmiştir. Ödül olarak verilen eşyalara alışan çocuğun eşyalardan kısa bir süre sonra sıkılacağını seneye ona daha büyük bir ödül verilmezse artık o işi yapmayacağını ve motive olmayacağını ifade etmiştir. O işi ödül için yapmıştı ödül ortadan kalkınca işi yapmayacaktır çünkü ödül dışarıdan gelen motivedir. Bolat, bunu örneklendiren güzel bir hikâyeye yer vermiştir.
“Bir okulun yanı başında yaşayan yaşlı bir adam varmış. Okuldan çıkan çocuklar, onun evinin önünden geçerken, ellerindeki değnekleri balkonun demirlerine sürtermiş. Demirlerden çıkan “dırrtttttt” sesinden de büyük mutluluk duyarmış ama yaşlı adam bu gürültüden çok rahatsız olurmuş. Çocuklara kızsa ve ceza verse olmayacak. Onları bu davranıştan vazgeçirmek için, aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Çocukları yanına çağırmış ve şöyle demiş: “Çocuklar çıkardığınız ses çok güzel. Onun için size her gün bu sesi çıkarmanız için 1 lira vereceğim. “Çocuklar da “biz bunu zaten seviyoruz. Bir de üzerine para alacağız” diyerek sevinçle bu teklifi kabul etmiş. Yaşlı adam çocuklara her gün 1 lira vermiş. İkici hafta olmuş. Yaşlı amca çocukları bir defa daha çağırmış. “Çocuklar param azaldı. Onun için size 1 lira değil, 50 kuruş verebileceğim." demiş. Çocuklar biraz bozulmuş ama “Tamam olsun. Hiç yoktan iyidir.” diyerek kabul etmiş. İkinci hafta da böyle geçmiş. Üçüncü hafta gelmiş. Yaşlı amca çocukları son defa çağırmış. “Çocuklar maalesef param kalmadı. Onun için size para veremeyeceğim.” demiş. Çocuklar da para yoksa “dırrtttttt” da yok, demiş, değnekleri demirlere sürtmeyi bırakmış.”
Çocuklar ilk başta işi severek ve isteyerek iç motivasyonla yapıyordu, sonra dış motivasyon gelince o işe karşı ilgilerini ve isteklerini kaybetti, dış motivasyon da ortadan kalkınca yapılan işin keyfi kalmadı ve tekrardan yapılmadı.
Ödülün etkisi birçok deneyle örneklendirilmiştir. Bu deneylerde iki grup oluşturuluyor. Birinci grup yapılması istenen davranıştan sonra ödüllendiriliyor ancak ikinci grubun yaptığı etkinliğe ödül verilmiyor. Aynı etkinliğin tekrar yapılması istendiğinde bu kez her iki gruba da ödül verilmiyor. İkinci grup aynı etkinliği istekle yapmaya devam ederken birinci grupta davranışın söndüğü gözlemleniyor.
Ez cümle, ödülle kontrol edilen çocuk değil, birey olarak kabul gören, başarısı için değil sadece kendisi olduğu için değer görülüp sevilen ve emek verilen çocuk mutlu olur. Böylece özgüveni oluşur akabinde de başarı kendiliğinden gelir. Böyle yetişen bir çocuk ailesine, öğretmenlerine ya da başkalarına “bağımlı” değil “bağlı” olur. Ebeveynlerin göz önünde bulundurması gerekenleri Dr. Özgür Bolat, Halil Cibran’ın “Ermiş” adlı kitabından alıntı yaptığı güzel ve anlamlı şiiriyle bitirmiştir.
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onlarında kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”
Fatma KÖSE
Her kelime içtenlikle nakış edilmiş. Dahası; faydalı içerik. Tebrikler
Elinize sağlık,çok emek harcanan güzel bir yazı olmuş🙏🏻
Kalemine yüreğine sağlık...🍀Gözlere gerek kalmadan barınıyorsun kalbimde...🍃@fatma köse