“İşte o zaman bulantı beni yakaladı, banketin üzerine yığıldım. Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Çevremde renklerin ağır ağır döndüğünü görüyordum, kusmak geliyordu içimden. Böyle işte, o andan beri bulantı ayrılmadı, salıvermedi beni.” (Sartre, 2015: 39)
Fractured’ı seyrettikten bir süre sonra içimde derinlikli bir bulantı başladı. Bu his bir vakit devam etmekle beraber hayal ve zihin dünyamın görüş açısına da tesir etti. Devamında kitaplığımdan Jean-Paul Sartre’nın Bulantı kitabını aldım. Önceden altını çizmiş olduğum cümleleri okuyup irdeledim. Hislerime eş değer nitelikteki bu cümleler bulantımı derinleştirmiş belli ki, derinlik arttıkça bana tesir eden ilhamı da arttı. Yazımı şu an içimdeki binbir manalı bulantının ilhamıyla kaleme alıyorum. Bu bulantı ve onun ilhamı bana yabancı değil aslında. Bunları size uzunca anlatabilirim ama bu yazının konusu ben değilim ve aslına bakarsanız Fractured ile yaşadığım bulantı hissi arasında da pek bir ilişki yok. Az evvelki cümlelerim tamamen hissimin dışa vurumu; filmle kitap arasındaki şey, tamamen halis olmayan bir bağdaştırma. Gelelim Fractured’a, öncelikle fragmanı şu şekilde:
Filmin hikâyesi şu şekilde: Ray Monroe, eşi (Joanne) ve kızı (Peri) ile evine dönüş yolundadır. Yolculuk devam ederken bir benzin istasyonuna uğrarlar. Filmin kırılma noktası tam da bu benzin istasyonunda yaşananlardır. Peri orada bir kaza geçirir. Ray Monroe, acele ve telaş içerisinde kızını yakınlardaki bir hastaneye yetiştirir. Küçük Peri’nin durumu ağır gözükmese de doktor onun tomografisinin çekilmesini ister. Peri tomografiye giderken annesi de ona eşlik eder. Peri ve annesi daha sonrasında sırra kadem basarlar. Yana yana eşini ve kızını arayan Ray Monroe’yu umulmadık durumlar beklemektedir.
Filme dair izlenimlerim şu şekilde: Film insanın uyuklamasına mahal vermeyecek türden. Gerilim film boyunca sürüyor. Olayların gidişatı oldukça sürükleyici. İçerdiği gizemin getirisi olarak izleyiciden yer yer bir dedektif rolüne bürünmesi bekleniyor. Mesele bayağı girift olmasa da izleyiciye tahmin yürüttürecek, hipotez ürettirecek türden. Başrol Ray Monroe’nün içinde bulunduğu hastalıklı ruh hâli, bence filmin meselesinden daha giriftti. Ondaki psikolojik gerilimin ambiyansının sakin ve oldukça etkili yansıtıldığını düşünüyorum. Onun olaylara karşı bir tür savunma mekanizması geliştirip geliştirmediği noktasında zihinlerde birtakım soru işaretleri bırakıyor. Nitekim film, sonrasında beni ucu açık düşüncelere itti. Sanıyorum ki bu düşünceler daha sonra kendini bulantıya bırakıverdi...
Süleyman Aksoy
Dipnot 1: Çocuklara göre değildir.
Dipnot 2: Filmi izlemeyeyim ama filmde neler olup bittiğini bileyim, diyorsanız bu detaylı incelemeden faydalanabilirsiniz:
Kaynak
Sartre, J. P. (2015). Bulantı. (Çev. S. Hilâv). İstanbul: Can Sanat Yayınları.
Comments