Varlığı ısıtır, yokluğu soğutur güvenin…
Güven vermek, güven duyulmak, güvenilir yani emin insan olmak ne büyük bir mertebe günümüz şartlarında…
Hepimiz çevremizde güvenilir insan arıyoruz çünkü kişiler arası ilişkilerde tüm bağlar güven üzerine kuruluyor. Güven olmadan insan ilişkilerinin sağlıklı yürümesi imkânsızdır. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve çevresiyle derin ilişkilere ihtiyaç duyar. Birbirine güven duymadan ilişkilerin istenilen düzeyde gitmesi pek de mümkün değildir. TDK Sözlüğü’nde "korku, çekinme ve kuşku duymadan bağlanma duygusu, itimat, yüreklilik, cesaret" olarak tanımlansa da içsel olarak hissettiğimiz çok daha derya deniz bir şeydir, güven...
Güven duygusunun oluşumuna baktığımızda, insanın bebeklik döneminde ilk öğrendiği duygudur çünkü doğduğu andan itibaren bu duyguya ihtiyaç duyar ve güvenle tutunur hayata. Ağladığında, acıktığında, yanında bulduğu, kokusunu duyduğu canlıya güvenir ilk önce ve güvenle bağlanır çevresine. Elle tutar annesini, temas eder, kokusunu duyar, gözüyle görür ve somut bir duygu geliştirir kendince. Annenin bu süreçteki fedakârlığı, istekliliği, gönüllülüğü güvenli bağlanmayı oluşturur. Büyüdükçe de bu temel üzerinde şekillenir güven duygusu. İnsan ilişkilerinde de durduk yere oluşmaz güvenli bağlanma. İnsanın doğasında vardır ama çevresi tarafından beslendikçe gelişir. Gözle görülür güven, dillendirilmeden hissedilir. “Sen bana güven.” demekle güven oluşmaz, birisine “Bana güvenebilirsin.” deseniz de size güvenmesi için bunu görmesi, gözlemlemesi gerekir. Güven istenmez, kazanılır çünkü güven ifadeye gerek duymaz. Bilinir, hissedilir ve davranışta belli eder kendini.
Güven, doğduğumuz andan itibaren çevremizle geliştirdiğimiz, beslendiğimiz bir duygu olsa da güvenilir insan olmak, kolay öğretilebilecek bir şey de değildir. Öğretilebilmesi için çevrenin iyi model olması ve güvenilirliğin sürdürülmesi gereklidir. Güvenilir insan olmak için de yine büyük bir çaba ve özveri ile sürdürülebilen sağlam bir duruş gereklidir. Ayrıca güven vermek samimiyet gerektirir ve samimi bir niyet olmadan güven verilemez. En önemlisi de güven karşılık gerektirir ki tek taraflı güven ortamı yaşatılamaz. Birisine güvendiğimizde onun da bize güvenmesini isteriz, güvenilir olmayı umarız. Güvenilir diye gösterilen insanlar hem kendisine hem de çevresine daha çok güven duyan insanlardır. Başkalarına güvenmeyen birinin, kendisi için de güvenilir bir insan olması da pek de mümkün değildir. Karşımızdakine güvenebilmek için önce kendimize güvenmek, kendimizi güvenilir kılmak gerektiğini unutmamak lazım, öz güven aslında bu nokta da kendiyle güvenli bağ kurmuş, özüne güveni daha çok içine alır. Güven istiyorsak güvenilir olmayı öğrenmeliyiz. Birilerine güven vermeden bunu bekleyemeyiz. Güven için ilk şart özü sözü bir duruştur, sözlerle davranışlar arasındaki bütünlük ele verir güvenilir olmayı. Her durumda açık olmak, şüpheye, şaibeye yer bırakmamak, eğer bir güvensizlik durumu oluşacaksa sebepleriyle açıklamak, güven ilişkisine zarar verecek durumlar yaratmamak önemlidir insan ilişkilerinde…
Diğer taraftan bütün duygular güvenle birlikte yürür. Karşınızdaki kişiye duyduğumuz sevgi-kabul- değer- saygı yani bütün pozitif hisler ona güvendiğiniz ölçüde şekillenir. Hiçbir şey güven kadar güçlü değildir. O nedenle “Güvenilmek sevilmekten iyidir.” der George Macdoald. Güven olmadan sevgi yeşertmek mümkün değildir çünkü… Güvenmediğiniz bir insan aslında pek de bir değer ifade etmez bize. Mecburiyetten kurulan sosyal bir ilişki içindeyseniz de güven duymuyorsanız her şey göstermeliktir. Ortada sağlam bir güven temeli yoksa bütün davranışlar art niyetle sorgulanır. Bununla birlikte iş ortamında güven duygusu oluşturmadan başarılı ekip çalışmalarının yapılması olanaksızdır. Fukuyama, “Güven, moleküller arasındaki çekim gücü gibidir.” der. Kişiler arası güven bağları, ne kadar gelişmişse her şey o noktada iyiye doğru yol alır. Güvenin olmadığı iş ortamlarında huzursuzluk, stres, mobbing, güç gösterisi, kaygı ve başarısızlık vardır. İlişkiler yüzeyseldir, zorunluluktan kurulan iletişimin arkası dedikodu ve fırsat kollamaya yöneliktir.
Bir yandan da güven, çok kırılgan bir yapıya sahiptir ve tek kullanımlıktır aslında. Bir yıkıldı mı yeniden inşası çok zordur. Pek çok hata affedilse de sarsılan güveni tekrar kazanmak çok zaman alır. Özellikle çok güvendiğiniz insanlardan darbe yemek bütün insanlığa olan güvenimizi sarsar. Güvenimizin yıkılmasına neden aslında en güvendiğimiz insanlardır, en güvendiğimiz insanlardan öğreniriz her koşulda güvenmemek gerektiğini. Bu günün dünyasında en çok zarar gören güven duygusu oldu. Popüler kültürün “babana bile güvenmeyeceksin” söylemleri güvenmenin ne kadar tehlikeli olduğunu ve kimseye güvenilmemesi gerektiğini öğretti alttan alta. Oysa güvensizlik insan ilişkilerini çok sarstı. Kimse kimseye güvenmiyor, mutlak güvenilirlik çölde su aramak gibi. Bir yandan kimseye güvenmiyoruz, diğer taraftan güvenilir insan arıyoruz. Bu bocalama hâli hem davranışsal hem de duygusal çelişkilere, sağlıksız ilişkilere neden oldu. Duygusal ağlarımız zayıfladıkça güven bağlarımız koptu. Bağlarımız zayıfladığı için güvenemiyoruz kimseye.
Güven inanmaktır, güvenmek hayal kırıklığına uğramayı da yeniden toparlanmayı da göze almaktır. Birilerine güvenmeye, inanmaya, bağ kurmaya ihtiyacımız var. Duygusal temel ihtiyaçlarımızı görmezden geldikçe ruhsal dünyamızda karanlıklar arttı. Güven endeksimiz düştükçe değerlerimiz, inançlarımız zayıfladı. Bu yok oluş bizi bizden uzaklaştırıyor. Bir biçimde tekrar toparlanmaya, iyileşmeye, iyileştirmeye ihtiyacımız var. Bu noktada belki de en çok kendimize güvenmemiz, kendi içsel karanlıklarımızla yüzleşmemiz gerekiyor.
Güvenilir insanların çevremizde çoğalması dileğiyle…
Sağlıcakla…
Nermin ELMAS
Comentários