Yüzyıllardır insanları anlamaya, asıl amaçlarının arkasındakileri görebilmeye çalışmaktayız. Düşünsenize yeni tanıştığınız birisinin sizin hakkında ne düşündüğünü veya ne hissettiğini bildiğinizi veya toplantıda rakiplerinizin, üstlerinizin, astlarınızın akıllarından neler geçirdiğini tahmin ettiğinizi. Böyle bir yeteneğinizin olmasının her şeyden önce özgüveninizi olumlu olarak etkileyebileceğini düşünebilirsiniz. Girdiğiniz her ortamda insanların amaçlarını, düşüncelerini, duygularını, kendilerini hangi davranışa hazırladığı hakkında kendinizce hipotezler oluşturmak ve insanları okuyabilmek başka bir deyişle insanları duyabilmeye ilişkin yazım ile karşınızdayım. Öncelikle işe duygularla başlamak istiyorum. Duygu bir tanıma göre “refahımız için önemi olan ve hızlı eylem gerektiren olaylara verilen kısa süreli biyopsikososyal tepkiler” olarak ifade edilmektedir (Matsumoto & Hwang, 2013). Bu tanımı açmak gerekirse duygunun biyolojik, psikolojik ve toplumsal tepkiler olduğunu görüyoruz. Bizim huzurumuz için ehemmiyeti ve kısa süreli bir yapısının olduğu belirtilmekte. Bu tanımı bildiğimize göre o hâlde hemen gündelik yaşamımıza dönelim: Nelere duygu diyorsunuz? Aklınıza gelen düşüncelerin dışarı çıkmasına izin verin. Örneğin, size bir sürpriz yapıldığında, caddeden karşıdan karşıya geçtiğiniz esnada otomobilin hızla size yaklaştığını gördüğünüzde, gözleri büyümüş, burun delikleri genişlemiş ve kaşları çatılmış birisiyle karşılaştığınız gibi kısa süreli olayları aklınıza getirdiyseniz bu soruya doğru cevap verdiniz. Veya aklınıza gelen şuna benzer düşünceler miydi: Kendinizi bildiniz bileli öfkeli, mutlu olarak tanımlamak, bir kayıp karşısında birkaç sene derinden üzülmek vs. Buradaki örnekler duygu değil; kişilik yapısı ve duygudurum gibi daha farklı kavramlardır. Duygulara tekrar döndüğümüzde duygunun farklı bir yapı olduğunu daha iyi kavrıyoruz. Peki bu duygu bedenimizde nerede konuşlanıyor? Yapılan araştırmalar duygunun beyin bölgesinde olduğunu ancak beynin belirli bir bölgesinde konuşlanmadığını gösteriyor (Ledoux, 1994). Örneğin, insanda korku duygusu tetiklendiği zaman beynin aktive olan bölgesiyle tiksinme hissettiğimizdeki aktive olan bölgenin aynı yer olmadığı belirtilmektedir (Adolphs, Damasio, Tranel & Damasio, 1996). Dolayısıyla duygu bilimsel anlamda tam olarak keşfedilmeyen bir terimdir. Keşfedilen yönlerinden söz edecek olduğumuzda, duygunun kültürlere göre değişmediği gerçeğidir. Darwin 1872 yılında insan ve hayvanların duyguları benzer şekilde ifade ettiklerini söylediğinde dönemin eleştirmenleri tarafından yoğun eleştiriye maruz kaldı. Yaklaşık 100 yıl duygunun ilkel bir yapı olabileceği düşüncesine odaklanılmadı. 1962 yılında ise Tomkins duyguların evrensel olduğu düşüncesini tekrar ele aldı ve Paul Ekman, Wallace Friesen, Caroll Izard gibi bilim insanları tarafından bu düşünce ispatlandı. Yüz ifadelerindeki duyguların evrensel olduğu görüşünü destekleyen ilk araştırmanın 1969 yılında iki arkadaşıyla birlikte yaptığı çalışmadır (Ekman, Sorenson, & Friesen, 1969). Bu araştırmacılar yüz ifadelerindeki duyguların tüm insanlarda görüldüğünü ispatlamak amacıyla farklı kültürlerden gelen katılımcılara yüz ifadeleri fotoğrafları göstermiştir. Katılımcılardan da bu fotoğraflardan hangi duyguları gördüklerini değerlendirmeleri istenmiştir. Araştırmacılar, yüz ifadelerinde beliren duygular evrensel ise, katılımcıların yaptığı bu değerlendirmeler büyük oranda benzerlik gösterecektir demişler. Yok benzerlik göstermezse demek ki bu duygusal ifadeler kültüre özgüdür ve evrensel değildir diyeceklerdi. Gelelim sonuçlara. Araştırma sonuçları altı farklı ifadede büyük oranda benzerlik göstermiştir: “Mutluluk”, “öfke”, “tiksinme”, “korku”, “şaşkınlık” ve “üzüntü”. Bu sonuçlar acaba filizlenen “duygular evrenseldir” görüşünün fidan olması mıydı? Gerçekten de duygular, herkeste hatta hayvanlarda da benzer şekilde mi oluşuyordu?
Bu araştırma ilk başlarda merak uyandırsa da yüz ifadelerindeki duyguların evrensel olduğunu tam anlamıyla ispatlayamıyordu. Nitekim farklı kültürlerden dahi olsa bu katılımcılar medya aracılığıyla bir şekilde dünyanın çeşitli yerlerindeki insanların yüzlerine aşina olmuş olabilirlerdi. Belki de yüz ifadelerini tanımayı kültürleri aracılığıyla öğrenmişlerdi. Ayrıca bir başka kişide gösterilen, fotoğraftaki yüz ifadesini tanıma duyguların evrenselliğini pek de destekler nitelikte değildi. Sonuçta duygu ifadesi evrensel ise bu ifadenin katılımcıların yüz ifadelerinde de oluşması gerekirdi. Bu tür eleştiriler, duyguların evrensel olduğunun savunulamamasına neden oldu. Ekman, Tomkins’in ve dolayısıyla da Darwin’in görüşünün doğru olduğuna inanıyordu. Yani duygular evrenseldi ve her insanda yüz ifadeleri aracılığıyla benzer şekilde ifade ediliyordu. Bunun üzerine Ekman aradan iki yıl sonra Papua Yeni Gine’ye gitmeye karar verdi. 1971 yılında arkadaşı Wallace Friesen’le birlikte yola koyuldu. Bir kere kafalarına koymuşlardı, ispatlayacaklardı bu görüşü. Neden Türkiye, Hindistan, Kazakistan değil de Papua Yeni Gine’ye gitmeyi tercih etmişlerdi? Bunun sebebi olarak Papua Yeni Gine’deki kişilerin görsel araçlardan uzak bir ortamda yaşamaları ve duygu ifadelerinin tanınmasını etkileyebilecek olan dışsal faktörlerden olabildiğince daha az etkilenmiş olma ihtimalleriydi. Ayrıca araştırma okununca da anlaşılıyor ki katılımcıların yüz ifadelerine odaklanılmasıyla da bir diğer eleştiriye cevap verilecekti. Lafı çok uzatmadan araştırmayı anlatayım. Papua Yeni Gine’deki kabile üyeleriyle tanışıldıktan sonra üyelere ilk olarak altı duyguyu anlatan hikâyelerden bahsedilmiştir. Sonuçta belirli bir dili olmayan bir insan topluluğunun karşısındasınız ve onlara bir duyguyu açıklamaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla katılımcılara olabildiğince duyguların betimlenmesi sağlanmış ve sonrasında katılımcılardan bu açıklamaların yüz ifadeleri fotoğraflarıyla eşleştirilmesi istenmiştir. Daha sonra katılımcılardan betimlenen veya betimlenmeye çalışılan duygu ifadelerindeki kişi olsaydılar neye benzeyeceklerini ifade etmeleri istenmiştir. Bunlar yapılırken de araştırmacılar, katılımcıların ifadelerini filme almışlardır. Kayıtlar toplandıktan sonra ise araştırmacılar filmlerle birlikte Amerika’ya dönmüşlerdir. Döndükten sonra Amerikalı katılımcılara bu filmler izlettirilmiş ve katılımcılardan filmdeki duygu ifadelerinin ne olduğu sorulmuştur. Amerikalı katılımcılar bu duygu ifadelerini doğru bir şekilde tespit etmiştir (Ekman & Friesen, 1971). İlerleyen zamanlarda ise bu altı duygunun arasına yedinci duygu olarak aşağılama (küçümseme) duygusu da eklenmiştir (Matsumoto & Ekman, 2004).
Bazı okuyucularımızın aklına peki duyguların saptanması için "Neden sadece yüz bölgesine odaklanılmış?" düşüncesi gelebilir. Bunun gerekçesini ise Ekman (2003), yüz bölgesinin duyguların doğrudan görüldüğü yer olduğunu belirterek açıklıyor. Diğer bedensel tepkilerin ise kişinin duygularla nasıl baş ettiğini gösterdiğini ileri sürüyor. Örneğin, öfkelendiğinizde elinizi sıkıyorsanız bu durum, öfkenizi kontrol etme çabanız olarak yorumlanıyor. Dolayısıyla gerçek duygu ifadesi yüz bölgesindedir:“Hakikat yüzdedir.”
Bu bilgiler, insanları okuyabilme adına kayda değer bilgilerdir. Uygulamada bu duygu ifadelerinin ele alınması uygulayıcı kişiye inanılmaz bilgiler sunabiliyor. Düşünün karşılaştığınız bir kişi hangi kültürden olursa olsun artık o kişiyle ortak yönlerinizin olduğunu biliyorsunuz. Bu bilgi aracılığıyla Times Dergisi, 2009 yılında Paul Ekman’ın dünyayı etkileyen 100 insandan biri olduğunu belirtmiştir.
Peki insanları okuyabilmek için yüz ifadelerinde görülen duyguları nasıl kullanmaktayız? Sabırsızlandığınızı hissediyor gibiyim ancak bu soruyu cevaplamadan önce bir bilgiyi daha vermem gerekecek. Yüz ifadelerinde görülen duygular bazen bir saniyeden çok daha kısa sürede belirebiliyor. Evet, yanlış duymadınız! Bir duygu ifadesi saliseler içerisinde olup bitebiliyor. Bu ifadeler; mikro ifadeler, gizli ifadeler, kısmi ifadeler gibi farklı terimlerle açıklanıyor. Mikro ifadeler, bir duygu ifadesinin tüm belirtilerinin yüzde oluşmasıyken; gizli ifadeler, mikro ifadelere kıyasla daha düşük yoğunluklu ve kısmi ifadelerde duygu ifadesinin bazı belirtilerinin yüzde oluşmasıdır. Örneğin, bir üzüntü ifadesinin yüzdeki bütün belirtileri; kaşların iç kısımlarının birbirine yaklaşması, gözlerin donuk bir hal alması ve dudak kenarlarının çökmesidir. Bu ifade bir saniyeden kısa bir sürede ve yoğun olarak oluştuysa buna mikro ifade; düşük yoğunluklu oluştuysa gizli ifade ve sadece kaşların iç kısımlarının birbirine yaklaştığı ancak diğer iki belirtinin de oluşmadığı bir durumda oluşan ifadeye ise kısmi ifadeler deniliyor. Bu ifadelerle ilgili araştırmaların kökeni yine Darwin’in çalışmalarına dayanıyor. Kişi hissettiği bir duyguyu ne kadar bastırmaya çalışırsa bu ifade bir şekilde yüzde beliriyor. Darwin bu açıklamayı inhibisyon hipotezi olarak adlandırmakta.
İnsanları okuyabilme adına birbirinden kıymetli bilgileri okudunuz. Şimdi bu bilgileri uygulamada nasıl birleştireceğimizi kendi deneyimlerimden yola çıkarak aktarmak istiyorum. Yaptığım terapilerin birinde birinci oturumda danışanımla birlikteydim. Danışanım, kurum aracılığıyla bana gönderilmişti ve baş edemediği bazı konularda destek alması istenmişti. Danışanım da baş edemediği hususların farkındaydı ve bu konuda kurumun görüşüne katılıyordu. İlk oturumda danışanımın geliş sebebini öğrenmeye çalışıyordum ve onu daha iyi tanıma gayreti içerisindeydim. Oturumun 15. dakikasında danışanımın yüz ifadesinde saliseler içerisinde aşağılama (küçümseme) ifadesi belirdi. Bu gözlemim beni meraklandırmıştı ve bu ifadesinden sonra konuştuğum konuya döndüm. Çünkü bu durumu anlamlandırmam gerektiğini düşündüm. Aklımda iki hipotez vardı ve bunları test etmek istiyordum. Birincisi, 15 dakika boyunca konuşma ve gözlemlerime dayanarak danışanım konuşarak tedavi olacağına inanmıyor olabilirdi veya danışanımdan 25 yaş küçük olduğum için ona yardımcı olamayacağımı düşünüyor olabilirdi. Bunu test etmek için danışanıma tedavi sürecine ilişkin kuşkularının olup olamayacağını sorduğumda bu defa danışanımın yüz ifadesinde gördüğüm şaşkınlık duygusuydu. Bu ifade de saliseler içerisinde oluştu ve danışanım “Sizin beni dikkatle dinlediğinizi hissettim, bunu nasıl anladınız?” cevabını verdi. Ben de yüz ifadesinde gördüğüm duygu ifadelerini onunla paylaştıktan sonra danışanım “Hocam aslında yaptığımız gibi karşılıklı konuşarak sorunlarımın düzeleceğini düşünmüyorum. Bir psikiyatriste giderek sorunuma ilişkin ilaç kullanırım ve düzelirim.” cevabını verdi. Daha sonra danışanımı tedavi sürecine angaje edebilmek adına konuşma yaptım. Sonuçta danışanımla 14 oturum boyunca çalıştım ve sonlandırma sırasında “Hocam 4 ay önce bu sürece başladığımızda ben konuşarak tedavi sürecine inanmıyordum ama beni dinlediğinizi hissettirdiğiniz o andan sonra bu oturumlara devam etmek istedim ve gerçekten de faydasını görerek buradan ayrılıyorum.” paylaşımını yaptığında danışanımın yüz ifadesinde yakaladığım duygunun önemini bir kez daha kavramıştım.
İnsanları okuyabilmek ve onları duyabilmek önemli bir beceridir. Yüz ifadelerindeki duygulara odaklanmak da bu becerinin alt boyutlarından birisidir. Genellikle yüz ifadesi analizi denildiğinde insanların aklına karakter analizi gibi konular gelebilmekte. Ancak yüz ifadesi analiziyle kişinin bulunduğu koşulda ne hissettiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Örneğin, polis sorgulamalarında fail veya mağdurun ifadesi alınırken onların yüz ifadesine dikkat edilmektedir. Burada kişinin doğru duygusal tepkiyi verip vermediği ölçülür. Örneğin, kişi, öfkelenmesi gereken yerde korku ifadesi gösteriyorsa bu durum gözlemci için anlamlı olabilir. Dolayısıyla hipotezlerini daha güçlü gözlemler üzerine kurabilir. Bu yazıyla insanları okuyabilmenin bir süreç olduğunu ve bilim rehberliğinde birçok deneyim kazanmanın önemini anlatmaya çalıştım. Keyifli okumalar dileğiyle…
Arş. Gör. Ahmet METİN
Erciyes Üniversitesi
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü
Kaynaklar
Adolphs, R., Damasio, H., Tranel, D., & Damasio, A. R. (1996). Cortical systems for the recognition of emotion in facial expressions. Journal of Neuroscience, 16(23), 7678-7687.
Darwin, C., Ekman, P., & Prodger, P. (1998). The expression of the emotions in man and animals. Oxford University Press, USA. (Kitabın orijinal basımı 1872 yılında yapılmıştır).
Ekman, P. (1971). Universals and cultural differences in facial expressions of emotion. Nebraska symposium on motivation içinde. University of Nebraska Press.
Ekman, P. (2003). Emotions revealed (2nd ed.). New York: Times Books.
Ekman, P., Sorenson, E. R., & Friesen, W. V. (1969). Pan-cultural elements in facial displays of emotion. Science, 164(3875), 86-88.
Ekman, P., & Friesen, W. V. (1971). Constants across cultures in the face and emotion. Journal of Personality and Social Psychology, 17(2), 124–129.
LeDoux, J. E. (1994). Emotion, memory and the brain. Scientific American, 270(6), 50-57.
Matsumoto, D., & Ekman, P. (2004). The relationship among expressions, labels, and descriptions of contempt. Journal of Personality and Social Psychology, 87(4), 529.
Matsumoto, D., Frank, M. G., & Hwang, H. S. (Eds.). (2013). Nonverbal communication: Science and applications: Science and applications. Sage.
Not: Videoyu, otomatik dil çeviri yöntemiyle Türkçe altyazılı izleyebilirsiniz. Bu düzenlemeyi, ayarlar simgesine tıklayarak gerçekleştirebilirsiniz.
コメント