Life of Pi ( Pi’nin Yaşamı), Türkiye’de 2012 tarihinde vizyona giren ABD-Hindistan ortak yapımı, dram ve macera türünde tekrar tekrar izlenebilecek filmler arasında listenin başında yer alacak nitelikte bir filmdir, biraz da belgesel tadında. Filmi dün yeniden izlediğimde Eğitimlik okurlarıyla da paylaşmaya değer buldum. Görsel efektleriyle de kendisine hayran bırakan destansı bir hikâyeye sahip Pi’nin Yaşamı. 16 yaşındaki Hintli bir çocuğun Pasifik Okyanusu’nda bir Bengal kaplanıyla hayatta kalma mücadelesine, varlığını sorgulamasına, inancına ve yaşadığı deneyimin onu nasıl büyüttüğüne tanıklık edeceğiz.
Dört Oscar’lı Pi’nin Yaşamı, Yan Martel’in romanından uyarlanır ve yönetmenliğini Ang Lee üstlenir. İki saat yedi dakika süren film, hem içeriği hem görsel şöleni hem de seçilen müzikleriyle hissedilen duyguları izleyicide en üst seviyeye taşır. Başrol oyuncusu olan Suraj Sharma (Pi) oyunculuk deneyimine sahip olmamasına rağmen oldukça başarılı bir performans gösterir. Eğer hayvanları da seviyorsanız kesinlikle izlemenizi öneririm.
Gelelim içeriğimize, Pi hayvanat bahçesinde doğan ve büyüyen Hindistanlı bir ailenin ikinci çocuğudur. İsminin Pi olması akıllara matematikle bir ilişkisi olduğunu getirse de uzaktan yakından ilgisi yoktur. Kahramanımız adını Fransa’daki bir yüzme havuzundan alır. Piscinp yani işemek anlamına gelen adı okulda alay konusu olunca çareyi matematiksel bir terim olan Pi sayısında bulur. Böylece ismini kısaltır ve daha prestijli bir isme kavuşur minik kahramanımız. Bildiğimiz üzere Hindistan çeşitli kültürlerin ve dini inançların fazla olduğu bir ülkedir. Pi de bu durumdan nasibini alır. Dinler arasında kalınca üç inancın da ortak noktası olan Tanrı’ya inanmayı seçer. Yani aynı anda hem Hindu hem Hristiyan hem de Müslüman olur. Ailenin bu konuda Pi’ye yaklaşımı da dikkat çekicidir.
Film bu detaylarla sakin bir seyirde ilerlerken ilk yarım saatten sonra bizi bambaşka bir noktaya sürükleyen bir boyut kazanır. Hayvanat bahçesi sahibi olan aile, hayvanlarıyla birlikte Kanada’ya giden bir yük gemisiyle yolculuğa çıkar. Gece boyu süren fırtınada Pi ailesini kaybeder. Dev dalgalar durulup, gün ışıyınca gözükür ki Pi inanılır olmayan bir gerçekliğin tam içinde… Bir orangutan, bir yaralı zebra, bir sırtlan ve Richard Parker adında bir Bengal kaplanıyla birilikte uçsuz bucaksız Pasifik Okyanusu’nun tam ortasında… Gözlerine yaşlar hücum eden Pi’nin çaresizlikten gelen kızgınlığı öfkeye dönüşür. Alabildiğene bağırır, ses dalgalar arasından uçar gider görünmeyen ufka.
“Bir parça gölgenin bu kadar mutluluk getireceği aklıma hiç gelmemişti. Birkaç alet, kova, bir bıçak, ve bir kalem en büyük hazinelerim olmuştu. Richard Parker’ın yanımda olduğunu bilmenin bana huzur vermesini hiç beklememiştim. Böyle zamanlarda onunda gerçek hayatta çok az tecrübesi olduğunu hatırlıyorum. İkimiz de hayvanat bahçesinde aynı sahip tarafından büyütülmüştük. İkimiz de yetim kalmış ve ikimiz de en büyük sahibin karşısına birlikte çıkmıştık. Richard Parker olmasa çoktan ölmüş olurdum. Ondan korkum beni tetikte tutuyor. Onun ihtiyaçlarıyla ilgilenmek hayatıma amaç veriyor.”
Artık Pi, sadece kendi hayatı için değil vahşi yol arkadaşı olan Richard Parker için de mücadeleye girişmiştir. Zorunluluktan doğan bu yol arkadaşlığı Pi’nin kendisiyle yüzleşmesini, kendini inancına teslim etmesini ve her şeyden önemlisi umudunu yitirmemesini öğreten bir yaşam deneyimi sunmuştur, ne zaman nerede biteceği bilinmeyen bu yolculuk.
Pi’nin sıra dışı yolculuğuna hazır mısınız?
Fatma KÖSE
Comments